26 Aralık 2018, 22:28 - Anasayfa | Yazarlar Haberi yazdır
ünlü bir diplomat hastanesinde doğmuşsun özenle, itinayla
ve etrafında koşuşmuş hemşireler, doktorlar
kibar doğum yapmış sayın hanfendi anan
teşhis sezeryan...
eczanede satılan vitaminli mamalar
hazır markalı bezler, dantelli sarıp sarmalar
pilli bebek oyuncaklar, resimli dezektenfe biberonlar
(höllük nedir bilmezsin sen)
son model yatak odalarında kurulmuşsun kundağına
yeni yetme müzik dinlemişsin 45'lik plaklar eşliğinde
taşradan göçmüş, kompleksli mürebbiye bakıcından
(benimse şeytan kulağına kurşun dökülür gibi,
yanık güneydoğu ninnisi akıyor yanağımdan)
ezan okunmamış kulağına mesela
su çekmemiş anan kara kışta kör kuyudan
sekiz kardeşin hiç olmamış senin
ucunda yarası kabuk tutmuş
kuru memelere saldıran...
kocaman dişli kurt ısırırmış rüyanda seni
uyandırmışsın tatlı, sıcacık uykularından
telaşla koşup gelirmiş evin ahalisi
Ve bütün gece ah-vahlarla
-ateşi çıkmış mı acaba?
diye sana ayrılırmış zaman
dağları ise ilkokulda öğrenmişsindir kesin
duvara asılmış süslü kabartma haritalardan...
Ata'mın -milletin efendisi!.. dediği
sen ise pikniğe gidermişsin okul aile birliğinin
fakir çocuklara düzenlediği kokteyl piyangolardan
onbeş tatillerde Uludağ sefası, oteller, kayaklar
yazları Kemer'de kamplar, plajlar, bikiniler, mayolar
(ben övendere desem gülecekler en iyisi mi susmak)
asla iki köy arası dört kilometre yol yürümemişsin hayatında
otomatik klimalı özel servislerin varmış senin
sabahları götürüp, akşamları okuldan alan
kremalı, çikolatalı, muzlu yaş pastalar
ince uzun gül kokulu mumlar
gözlerini kapatıp üflemeli dilek tutmalar...
pişerse kara ocakta bir de ev ekmeği
pırpır yanan kuzinenin yanında iki büklüm
büyük adam olacaktım okuyunca
kırk mumluk, kör gözüm, ders çalışmalar
hani bir şairin dizelerindeki gibi
"sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi"...
ama sanırım bu kadarı yeter
sonra bunu okuyanlar bana kızarlar
mülk sahibi zenginler, devlet erkanı beyler
ya da kara postallı vatansever askerler...
chatte tanıştık senle, sevdim seni yine de
(yüreğinde sanırım hala sevda gibi kırıntılar var)
ve sanırım artık ben de millennium çocuğu oldum
eskide kaldı her şey
gençliğim, idealim, yaşadığım acılar
ve geçmişte küflenen sararmış fotoğraflar
keşke Don Kişot olsaydım masallarda
yel değirmenlerine savaş açan
bir de sevgilim olsaydı keşke
adı Dulciana...
KUŞ YUVASI (2)
aklıma gelmişken şunları da söylemeliyim sana
kaloriferli evlerde kıtır ekmek dilimleri kızarmaz Kuş Yuvası
poşetlenmiş, az kalorili rejim eti-mekleri vardır sizin
Sıcak sulu, parlak musluklu, gömme dolap mutfaklarınızda
(benimse elim yapışırdı tirşemiş iplerin ucundaki
delik kovaların buz tutmuş kenarlarına)
çoğu köyde elektrik yoktu
çamaşır ya da kurutma makinalarımız yoktu
şofbenimiz yoktu mesela
kalaylı kazanlarda kaynardı sevişmelerin utangaç temizliği
ve berrak değildi bizim derelerde akan hırçın suların rengi
tahta mandalların gerginliğine dizilirdi soluk çamaşırlarımız
sekiz candı
kilim döşekti
beyaz kerpiç
ve acı kireçti
duvarlarımız...
sevgililerin vardı, dansların vardı
son model arabalı delikanlılar dönerdi etrafında
sonra eylül gelince okullar başlar
keyifle gülerdiniz kızlı-erkekli kantinlerde
anı defterlerindeki koleksiyon ayrılmalara
(benimse ayağı kara lastik, başı yazmalı,
eli kınalı kızlar gezerdi ergenlik rüyalarımda)
benim hiç akvaryumda yüzen kırmızı bir balığım olmadı
kedim, köpeğim ya da oyuncak bir ayım olmadı mesela
(kapıda havlayan çoban köpeğini saymazsan eğer)
en evcil hayvanlar kuzuydu, inekti, eşekti benim için
o da bizim değil, Himmet Ağa'nın ahırında...
renkli televizyonu ise askerde gördüm
(kimseye söyleme
dumanlı gurbet trenleri geçerdi ta uzaklarda
düdükleri yüreğimin baş köşesine otururdu
ve akardı zaman silik suratlı insanlar gibi
usanmazdım çufçuflu kara ve dar pencerelere el sallamakla
bu yerlerde harap bir köprüye umut bağlamak gibi bir şeydir aşk
ya da içine akan bir gözyaşıdır gizli gizli
bitmez ki son duraklarda...
bulutlara dayadığım merdivenle çıkardım parlayan yıldızlara
hasretleri yağmurlardan koparırdım
ellerim bu yüzden yıldız kokar hala...
ve şimdi artık kanadı kırık bir kelebeğim
Ruhu militan, ayağı demir...
bir daha şiir yazmayacağım sana
ama unutma şunu Kuş Yuvası
bir buhran gibi kalacaksın
ruhumun en hassas vuslatında
bir uyku gibi yaşayacaksın
gönlümün en çentik koğuşunda
ve kanırtılmış bir yara gibi kanayacaksın devamlı acıtarak
hüzünlü bir akşamın batan güneşi gibi
her şiir yazdığımda...


Yazara ait diğer köşe yazıları
YAZARLAR
-
YAKUP ORAKCI
FAKİRLEŞİYORUZ DAHA DA FAKİRLEŞECEĞİZ
-
CAFER AKIN
İLKELER VE İDEALLER ÜSTÜNE
-
MUSA ÖZDEMİR
FETÖ'CÜ HAİNLERE MERHAMET VE MÜCADELE DE REHAVET, TÜRKİYE'YE İHANETTİR
-
Av. SEMİHAT KARADAĞLI
YÜREKLİ ÇOCUKLAR
-
AYSON KARABAĞ
HEDEFLERİNİZE ODAKLANIN
-
HAMİ İŞLER
İKİNCİ HÂL: HEYECAN
-
ALİ EROL DİKER
ANADOLU'NUN YİĞİTLERİ
-
M. HALİL PAZARLI
YALNIZLIĞIN KUCAĞINDA
-
EROL EKİCİOĞLU
OKU...
-
VEYSEL ŞİMŞEK
BEN SANA GERİDEN BAKAR AĞLARIM
-
Davut TUÇBİLEK
TÜKENİNCE UMUTLAR
-
ASLI GÜLHAN BEK
ENGELLİ VE MUTLU
-
ÖMER ALTIN
KATAR İSLAM ALEMİNE NE KATAR?
FOTO GALERİ
EN ÇOK TIKLANANLAR
-
2 metrelik yılan bahçede yakalandı
Tokat'ın Turhal ilçesinde, Gaziosmanpaşa Mahallesin'de bir evin bah...
-
Başkan Eroğlu, 'Son 50 yılın en önemli projelerinden biri olacak'
Tokat Belediye Başkanı Eyüp Eroğlu, Tokat Sanayi Sitesi'nin taşınması i...
-
Ehliyetsiz sürücünün kullandığı aracın çarptığı engelli öldü
Tokat'ın Erbaa ilçesinde ehliyetsiz M.O.Ö'nün(17) kullandığı hafif ...
-
Almus-Köklüce Hidroelektrik Santralleri Baraj İşletmesi açıklaması
Sayın Vekilimiz Yücel BULUT son günlerde gerek Meclis konuşması ve gerekse ...
-
Kayalar oyularak yapılan antik tiyatro, turizme kazandırılıyor
Tokat'ın Zile ilçesindeki Zile Kalesi'nin kuzeydoğusunda yer alan v...