BEŞYÜZONDÖRDÜNCÜ MEKTUP

Canım, karım, sırdaşım, Ayten! Dışarıda kuzey rüzgarları, özgürlüğe, kısrak gibi, ılgıt ılgıt koşarken. İçeride zaman çemberleri, inadına, kağnı gibi, ağır ağır yürürken. Aşırı yalnızlığıma, koyu çaresizliğime, yine yetiştin, 514. mektubunla,..

BEŞYÜZONDÖRDÜNCÜ MEKTUP
Yayınlanma: Güncelleme: 253 views

Canım, karım, sırdaşım, Ayten!
Dışarıda kuzey rüzgarları, özgürlüğe, kısrak gibi, ılgıt ılgıt koşarken.
İçeride zaman çemberleri, inadına, kağnı gibi, ağır ağır yürürken.
Aşırı yalnızlığıma, koyu çaresizliğime, yine yetiştin,
514. mektubunla, yine sen…
İnan, mektubun elime geçtiğin de,
Bayramı alkışlayan çocuklar kadar şenlendim,
Yoğun bir eziklik silindi yüreğimden.
Sevinmek, şenlenmek, neşelenmek, güzel şeyler be! Ayten…
Hele bir de on üç yıldır, hapisteysen.

Oku bunu, mektubumu, oku Ayten.
Bu bir mahkum yorumudur, ta gönülden.
Tel diken, dört duvar, arasında,
Zifiri sessizlik ortasında
Hayatın sürekli kavgasında,
Ve aşkın en derin yarasında,
Acı dolu mevsimlerin,
İşkence var hesabında…

 Hani zaten buraya düştüğün ilk günden başlayarak,
Alev alev kavrulan o keskin duygularını,
Ufacık bir odanın, hain ve sinsi gölgeleriyle, zorunlu paylaşıyorsun.
Hani zaten, o katran rengi, soğuk ve rutubetli gecelerin,
Delimtırak kalleşliğine, boynun bükük, öylece katlanıyorsun.
Sonra bunlar yetmiyormuş gibi,
Elinde tespih, ağzında cigara, bağrında ıssızlık,
Maltada volta atan, müebbet arkadaşlarının,
Dalga dalga büyüyen ayak seslerine içerliyorsun.
Ve bu kısır döngüyle birlikte,
Öyle bir kara koza, çevreni ilmek ilmek sarmaya başlıyor ki;
Önceleri sessiz, sakin, dengeli, hassas, bir insan dahi olsan,
Sonraları muştalı hırgürlere, taraklı küfürlere,
Ve demirli pencerelere, katıksız alışıyorsun.
Hatta ezgisi ne kadar arabesk olursa olsun,
Avazı çıktığı kadar bağırarak türkü söyleyen,
Garip Osman’a bile hafifçe gülümsüyorsun…

Düşün;
Düşün ki bir de, mektubun gelmemiş.
İşte o vakit, bacakların tutmuyor,
Hislerin üşüyor, bedenin uyuşuyor,
Yani bir mumun dibine akan köpük gibi,
Yavaş yavaş eriyip, sönüyorsun.
Yani Ayten’im, hapiste mektubun gelmeyince,
Ranza komşum deli Recep gibi yaşayan bir ölü oluyorsun…

Dinle beni, hikâyemi, dinle Ayten!
Bu bir mahkum, gerçeğidir, ta gönülden.
Doğrunun kanıtı, ne ola ki;
İnsanın gerçeği, bir yorumsa,
İyilik, kötülük, ne ola ki;
Çıkmaza girilmiş, bir durumsa,
Bizim gibi insanların,
İşkence var hesabında…

 Neyse sen bunları dert etme, kalbini ferah tut.
Çünkü ben ayaktayım, çünkü ben yaşıyorum.
Çünkü sen bana, tam on üç yıldır, yazdığın her mektupla,
Sabır taşının ruhu kadar; dayanmanın iksirini,
Çifte su verilmiş çelik kadar; direnmenin kuvvetini,
Mutluluğa kopan çığlık kadar; geleceğin ümidini veriyorsun…

Burada mektubuma son verirken,
Katlandığın sıkıntılar için alnından,
Çektiğin çileler için yanaklarından,
En önemlisi ise; sevgin için, sevdamız için,
Sabahın ayazı sinmiş, o karanfil uçuğu dudaklarından,
Özlem, hasret ve tutkuyla öperim…

Not: Sen beni merak etme, ben iyiyim.
para da göndermişsin, eline sağlık.
Ayten be! çocukları çok özledim,
bu görüş gününe, onları da getir emi.
Haa! bir de unutmadan,
ara sıra gözü yaşlı, ihtiyar anacığımı da ziyaret et
iyi haberler ver ona, üzülmesin.

Vesselam…

1986

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.